16 Ocak 2011 Pazar

Mücadelenin Yöntemine Dair Düşünceler.. Farklılıklar.. Tartışmalar..

gaban (14 Ocak 2011 - 19:11)

arkadaşlar benimde girdiğim çalışmalarda eliniz boşa çıkmaz buna emin olun faks mail mektup, bunlarla pek bir yere gidemezsiniz ama size katılayım, ama benim önerilerimide tartışın,misal yerinde olur mu bilmem: bir tonlunluk bir boğanın boynuna ip atıp kıpırdatıp devirmeye çalışıyorsunuz(az bir boynunu oynattımıda coşuyorsunuz, halbuki boğanın denge unsurunu düşünüp zayıf memontumlarını tespit edip ipi ayaklarına belli bir usulle bağlarsanız , bir anda devirmemeniz içten bile değildir !!... olanaklarım çok kısıtlı bir küçük dağ ilinde kısılıp kalmış olmam size faydalı olmamın önüne engel , lakin olanakları olanlar özelliklede ankara merkezli arkadaşların kordinatörlüğü önemli !!


gaban (16 Ocak 2011 - 11:16)
 
aciliyetle çözülmesi gereken iki sorun yok , üç sorun var !!

1. açık öğretimlerde sosyoloji bölümünün kapatılması bunun mantıklı gerekçeleri var ve en önemli gerekçe teknik hizmet sınıfına alınmış bir meslek grubunun açık öğretimlerde okutulması saçmalığın daniskası biri yökü çimdiklesin...

2. özlük hakları.... bununla ilgili çalışmaları zaten bazı arkadaşlar canla başla yürütüyor , günü kazanmak için !!

3. istihdam artışının artırılması , avrupa birliği norlarına uygun olarak göstermelik kadrolar açık bu kadrolara hiç bir atama yapılmadığını bilmemiz gerekiyor devletin uzmanlaştırılması acil sorun sosyal devletinde sosyologların eline teslim edilmesi sağlıklı devlet aygıtı için aciliyet gerektirmektedir... daha ne beklendiğini bilmiyorum avrupa birliğine sivil toplum kuruluşlarınca tonlarca döküman yollanıyor , bir meslek gurubu mağdurları olarak aynı raporlar hazırlanıp gönderilebilir...

bu üçü bir arada yürütülmeli! biri diğerinden öncelikli değil...

gaban (16 Ocak 2011 - 12:19)
 
DÜŞÜNSEL ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME TOPLUM MÜHENDİSHANESİ(DAGTOM)kurularak çalışmalarına başlanması ısrarımı hala sürdürmekteyim bununla ilgili bir kaç kırık eleştiri oldu , okudum ... bir arkadaş bunun ticari bir strateji tink tang'ı olduğunu , böyle bir kurumda çalışmamız bulunduğumuz devlet memurluğunu bırakmamızı gerektireceğini söyledi , bir başka meslektaşımda kavram eleştirerek 1980 ve 90 lılarda böyle bir yönelim olduğunu ancak bu kavrama sosyologların sıcak bakmadıklarını dile getirdi?

Arkadaşlar bir önceki yazılarımın birinde bin tonluk bir boğanın boynuna ipi bağlayarak butara otarafa koşturarak boğayı deviremeyeceğinizi ama bazı metodlar ( bu liderlik , yönetimsel bilinçlilik, etkin stratejik hedefleme ve metod) kulanılarak , o bin tonluk boğayı bir parmak darbesi ile devrilebileceğini anlattım..

öncelikle sosyoloji derneğine kitlesel üye baş vurusunda bulunmamız gerektiğinde hala ısrarcıyım yine buna pararalel olarak başk bir kurumsal disiplinin saç ayaklarını oluşturup bireysel çabaların ötesinde kendimize ait bir marka yaratmanın önemini kavrayamamış arkadaşlar var, artık ikna etmekten vaz geçin , ayartın sloganını atarken kimine sanırsam boş geldi bu laf halbuki kapitalizmin entel dantelliğini kazanmanın imkanı olamayacağını , onu ayartmak gerektiğini bilmenizde yarar vardır ve girişimcilik ruhu ile yaratılacak bir marka genel güç gösterisinde bize büyük bir üstünlük sağlayacaktır , bunun kokusunu alamamanız ne acı... bu markayı yaratırsak misal dagtom ve çalışmalar ile ses getirici olursak ki sansasyonel olmak zor bir iş değildir uygun bir şart olduğunda kendiliğinden ve çok parlak bir şekilde zuhur eder.. yine bu etiket ve marka kabul ettirilirse sosyologların neden gerekli olduğunuda gerekli olanın hayati noktalara konuşlandırılmasının da önünü açmış oluruz.

Yine diyorum bu yanlız bir araştırma şirketi değildir, yalnız strayeji strateji yaratım platformuda değildir ve yine yanlız dayanışma derneğide değildir, marka yaratmak mesleğimizin kabul edilebilirliğini artıracaktır... bu çerçeveden düşünün bir kaç akadememisyen ve yüzelerce sosyolog kısmen diğer sosyal bilim uzmanlarının oluşturacağı bir ağ olacaktır ki bu şekilde sosyologlara staj yapma olanağı sağlanarak toplumunu tanıyan sosyologlarımızın ön görüleri tecrübeler ile güçlenerek , sansasyonel çalışmalara imza atabilirler hiç olmazsa orta vadede.. yine bu marka güçlü lobi çalışmalarının altınada imza atabilir, atacaktırda, bir çok soyoloğun çekim merkezi olacaktır, böylece sosyolojinin iktidarlaşmasının önü tamamen açılacaktır.. dilim döndüğünce sadece şunu söyleyebilirim ankara merkezli bir marka yaratmanızı salık veririm , faydasını göreceksiniz , yetenekli bir kaç arkadaşıda çevrenize alır( ki memur olması buna engel değil hem öğretmen olarak çalışıp özel ders veren binlerce insan var bu ülkede)

bu markayı kabul etiriseniz anında sonuç alıcı olursunuz..

Bir hususa daha değinmeden geçemeyeceğim artık Sosyologlara sosyolojinin Türk ünüversitelerinde öğretildiği şekliyle köyden indim şehreleri uyum sorunlarını araştıran bir bilim olmaktan öteye yeni milenyum çağında farklı tanımlamalar ile iyice genişlediğini ve buna mahkum olduğunu bilmemiz gerekiyor özellikle fizikteki gelişmeler genellikle tüm bilimleri etkileyerek kabuk değiştirmesine neden olmaktadır, ve büyük hardon çarpıştırıcı(CERN) yapılan ve fiziği yeniden ve köklü şekilde tanımlayacak olan deney yapılmaktadır ve bu deney, fizikçileri yek ve herşeyi açıklayabilen bir denklem formülünün peşine takılmaya zorlamaktadır(HEŞET),bu toplum biliminin makro düzeyden bir yeniden tanımlamasını gerektirecektir... bunun yanında makineleşen insan ve makinenin insanlaşması sorunsallığı , bizi sosyolojinin mühenndishaneleşmesini dayatmaktadır , bunun gerektirliğinin ip ucunu sadece sanayi devrini yaşamakta aramamalıyız sibernetik yaşam ve algılama süreçleri böyle bir mühendislik tanımlamasınıda getirmektedir , sosyal ağlara bir sosyolog olarak değerlendirin bakalım geleceğin dünyası nasıl olacak ve bu dünyada sosyologlar kimdir? Zamanında böyle bir moda vardı ama gelip geçti sosyologlar şimdi buna sıcak bakmıyor demek bilimsel değildir ozaman erkendi çünkü insan faktörünün kaotik eğilimleri buna engeldi lakin bir kırk yıl sonra bütün evren bir formüle indirgenirken açıkça makro sosyolojinin mühendishaneleşmesi içten bile olmayacaktır ki makinenin insanlaşması gittikçe hakim olmaya başladığında bu kaçınılmaz olacaktır, bir noktada toplumlarda yaşanan düzenleme ve dizayn bir mühendislik girdilerinin sonucudur(siyaset, psikoloji, ekonomi, sosyogoji, antropoloji vb)

bir noktaya daha değinmeden edemeyeceğiz biliyorsunuz uzmanlaşma gereği ve mikro düzeyde bireyin önem kazanması bilimsel alanlarda parçalanmalara neden olmuştur, önleki günümüzde sosyal bilimler diyebileceğimiz yüzlerce alan ve onlara bağlı alt alanlar oluşturulmuştur ve parçalanma okada büyük ki hepsi birbirinin sınırını ihlal etmektedir, öyleki bir sosyolog psikologdur , bir psikolog sosyologtur , sadece bununla sınırlı değil psikiyatri ( ki tıp dalı) bile önleyici psikiyatri adı ile sosyolojinin alanı ihlal etmekttedir... peki bu kimin eli kimin cebinde durumunun önene nasıl geçilir işte burda yeni kavramlar büyük önem taşır, ön gördüğüm ki bu olacaktır bilimlerin sınırlarının iyice silikleştiği bu ortamdan yeniden bir bütünleşme ve bu bütünleşmelerden yeni disiplinlerin çıkacağı yada önemli disiplinlerin çatı altında birleşileceğidir,(psikiloji,sosyoloji,antropoloji, siyaset, ekonomi bu ihlaleri fazla kaldıramaz sosyal tanımlamaya ihtiyacı vardır birleşme , özellikle fizikteki son gelişmeler ile kaçınılmaz olacaktır bundan dolayı sosyal dizayn ve devamlılık sosyolojinin önderliğinde bir toplum mühendishanesinin doğum sancılarını taşımaktadır, özellikle amerikan uygulama sosyolojisinin teknikleşmesi bizi buralara kadar götürebilir.. bilimlerde özellikle sosyal bilimlerdeki kaotik durum bir kaç bilimin bütünleşmesi, önemli olanın merkezindee bütünleşmesi kaçınınlmaz olacaktır, bu psikoloji olamaz çünkü çağımızda psikoloji ve psikiyatri büyük bir krizin içine düşmüştür( torrey in psikiyatrinin ölümünü okumanızı öneririm)

yine farklı kavramların gündelik hayata kazandırılması, marka yaratmada ve saygınlık artırmada işin reklamsal yönünü olurşturmaktadır tabi bu bugün için gelecek sosyolojiden evrilen ve bir kaç disiplini kendi merkezinde birleştirmek zorunda kalan toplum mühendisliğinin geleceğidir...

umarım yazılanları anlarsınız ( dil bilgisi düşüklükleri için kusura bakmayın yazıyı kontrol etmeden yayınlıyorum...)

abcvyz (16 Ocak 2011 - 17:39)

sn gaban,

14 ocak 2011 - 19:11 mesajınızda "olanaklarım çok kısıtlı bir küçük dağ ilinde kısılıp kalmış olmam size faydalı olmamın önüne engel , lakin olanakları olanlar özelliklede ankara merkezli arkadaşların kordinatörlüğü önemli !!" demişsiniz..

bizlere olabilecek faydanızı yaşadığınız şehirle sınırlandırmışsınız.. halbuki mekandan çok fikirlerin önemli olduğu bir mücadele içinde olmak daha önemli olsa gerek.. eğer "küçük bir dağ ilinde" değil de Ankara'da olsa idiniz neler yapardınız.. neler yapılmalı.. bu konudaki fikirlerinizi paylaşırsanız kimbilir Ankarada olan arkadaşlarımız o fikirleri/projeleri hayata geçirebilirler.. ne dersiniz.. ancak Ankarada olmak değil Ankarada benim olmam önemli ve ancak o projeler ben Ankarada olursam o zaman hayata geçer diyorsanız başka.. sanırım böyle düşünmüyorsunuzdur..

boğa metaforunuz önemli ancak bu mücadelede yatırılmak istenilen bir "boğa" yok.. onun memontumlarına dair yine fikir vermemişsiniz.. boynunu oynatınca coşulduğu saptamanız ise çok ilginç.. sanırım sahici ve sonuç alıcı uğraşlar yerine avunucu ve oyalanıcı işlerle uğraşıldığını ima etmişsiniz; yanılıyor muyum?..

sizin de olduğunuz çalışmalarda bu platformun "elinin boşa çıkmayacağını" söylemişsiniz; ne güzel.. şimdiye kadar keşke şu çalışmalara bir el atsaydınız da boş yere kürek çekilmeseydi.. hoş zararın neresinden dönülürse kârdır.. ben de eminim sizin fikir ve yönlendirmelerinizle o "boğa"nın yere yıkılacağına..

sizin "benim önerilerimi de tartışın" sözünüzden hareketle bu yazıları yazdım.. son yazınızda "umarım yazılanları anlarsınız" demişsiniz.. eh n'aparsınız kapasitemizin yettiğince yazılarınızı anlamaya çalışıyoruz.. kendine olan güveniniz umarım momentum noktasında platforma katkılarınıza da yansır.. (şaka bir tarafa bizlerin anlamasını yazının dil bilgisi kuralları açısından olduğunu söylemişsiniz ancak kasten çarpıtmak bu aşamada işime geldi :) aktif katkı anlamında aramıza hoşgeldiniz..

NOT: bu yazıda bağlam onu gerektirmediği için özellikle sosyolojinin yöntem ve yönelimlerine ontolojik seyrine ilişkin fikirlerinize değinemedim ancak özel bir başlık altında tartışılmayı hakediyor.. bilgi ve paylaşımlarınız için teşekkür ederim.. iğneleme ve ironik takılmalarım sizden hakettiği cevabı alacaktır sanırım :) selamlar..

gaban  (16 Ocak 2011 - 18:20)

abcxyz hocam,, ironiyi severim ironiyi kulanan kişilerde sokrates kadar değerlidir gözümde, düşünce doğurtmanın öncelidir ironi...:)


benim de bulunduğum çalışmalar başarıya ulaşır dedim, burda kendini pohpohlayan birinin size sunduğu sevabına bir kabullendirme yok, bilhassa kendimin katılım sağladığı çalışmalar olumlu sonuçlanmıştır kastım odur(kaderin garip cilvesi)..

Neyse yinede içiniz rahatlasın diye söyleyeyim benim için çok konuşan hiçbir şey yapmayanla amaçsız efor harcayıp başı sonu belli olmayan işlerde sürekli çalışıp, hiç konuşmayanda birdir.. ikisi tehlikeli hastalık!!

savior (16 Ocak 2011 - 19:48)
 
ütopyalar gebe birer kadındır.


çocuklar gibi, güzel fikirler verir düşünen adamlara.

ama düşünen adamların düşünme yetenekleri hep mi coğrafi kısıtlamalara mahkum olur? belki de çevrelerindeki küçük dağları onlar "yaratmıştır".

11. tezi hatırlamakta yarar var: "Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir"

-----------

sn.gaban

söylediğiniz düşünce kuruluşu bir alternatif bir mücadele yöntemi olabilir mi? bence hayır.

ancak bir alternatif yol olarak düşünüyorsanız buyrun kurun!

think thank nasıl kurulur? kimler çalışır? Kimden iş alır? Sadece sosyologlar mı istihdam olunur? Finansmanını kimler karşılar? STK mıdır? Şirket mi?

---------------

tüm arkadaşların bana "küfür" bile edebileceklerini bilerek şunu söylüyorum (burçaktan mealen): 149 kredilik sosyolog herkes, ÖNCELİKLE.

o krediyi 150 151 152... yapan başka şeydir.

bu durumda ısrarla kendini mühendis! ve mühendislikle bir çalışma teknik ve yöntemleri ile tutan "pozitivist" bir yaklaşım...

Denge merkezini mi belirlemek istiyorsunuz? Türkiye'de denge merkezi yoktur.

doğulu bir bedene batılı kafası geçmiş yıllarca, sonra beden batılı olmaya başlamış şimdi doğulu bir kafa monte etmeye çalışıyorlar.

ve söylediğiniz markalaşma sadece, bence kurulması imkansız olan bu kuruluşun markası olur ki 140 kredilik sosyologları YİNE KAPSAMAZ.

derseniz bugüne kadar sosyologların kıymeti bilinmiyor! o zaman size şunu sorarız ki: kamuda tek bir sosyolog bile yok denilen dönemde üniversite hocaları nasıl olurda binlerce çalışma yaptılar? demek ki vardı sosyologların çalışmaları onlardan medet umulan durumlar...

dolayısıyla sizin kurmayı düşlediğiniz kuruluş sadece o kuruluşun bir markası olur...

bu anlamda bizler oturup, gerçekleştiremeyeceğimiz hayallerimizin ısrarla tartışılmasını değil, 11 tezi hatırlayarak sağa sola saldırıp efor kaybetmemiz boşuna değildir.

birşeylerin henüz gerçekleşmemiş olması gerçekleşmeyeceği anlamına elbette gelmez. Materyalist felsefeye baktığımızda değişimin bir mücadeleye dayandığını görürüz. Bu mücadelenin ne zaman sonuçlanacağını değil.

bizce hiçbir şey yapmadan oturan adamla, birşey yapacakmış gibi hayaller kuranlar da birdir. birincisi bir tercih iken, ikincisi ise bir hastalıktır.

Hiç yorum yok: